November 10, 2012

Facebook, tweeter ve sosyal paylasim

Sosyallesmek istemek bence masaya yatirlmasi gereken bir konu. Uzerine dusunulmesi gereken, sonra da ona gore tavir alinmasi gereken. Insanlar 90 li yillarda, hani o ilk cep telefonun ciktigi donemlerde, bu yeni aygitin hayatlarina getirecegi kolayligin yani sira, artik eskisi gibi yuzyuze gorusemediklerinden yakiniyorlardi. Artik ses yolu ile dertlerini aktariyor, mimik ve yuz hatlarinin deformasyonunu karsi tarafa aktaramadan istek ve arzularini ifade etmeye baslamislardi. Bu hayatlarinda yepyeni bi sayma acti. Buna alismalari uzun sure almadi. 2000 li yillarda, artik cep telefonu vucudumuzun ayrilmaz bir parcasi olmustu bile. Artik nereye adim atsak, cep telefonunu evde unuttugumuzda kafamizdan assagilara kaynar sular dokulur oluyor. Onsuz bir is yamaz oluyoruz artik. Gelisen teknoloji ile, iclerine GPS ler girdi, oyunlar oynayabilir olduk artik. Onun eksikligi, bizi su soruyu sormaya mahkum birakmaya basladi: "Biz bu telefionlar yokken nasi yasiyorduk?".  Evet yasiyorduk belki de daha mutlu yasiyorduk ama insanlar gecmislerini kolay unuturlar. Telefonsuz nasi yasadiklarini hayretle karsilayip, telefonlu hayatlarina devam ettiler, mutluluklarini artik mesajlarda gulen surat ifadeleri ile, telefonlarda seslerinin alcak ve yuksek tonlari ile ifade ettiler, ve bolece sonsuz mutlulugu yakaladilar.

Bu gelismeler sadece telefon boyutunda kalmadi tabiki. Internet ilk kuruldugundan beri, buyuk bir gelisme gosterdi. Belki stanford lu meslektaslarim, ARPA net fikri ile ortaya ciktiklarinda, bunun bu derece genel kabul gorucegini tahmin bile etmemislerdi. Oysa insanoglu oyuncagini ariyordu ve buldu. Artik internet her evde, her is yerinde, kisacasi her yerde cunku artik cep telefonlarimiza bile girdi. Peki internet bu kadar icimize girip bizeden biri olursa, bizlere diger insanlarin iletisimini sagliyamazmiydi? Sagladida, artik tlefon gorusmeleride internetten yapilir oldu, mesajlasmalarda hemde cuzi fiyatlara. E fiya dusun olunca, insanlarin ilgiside artti dogal olarak. Ozelliklerde orta tabaka. Dikkatinizi cekmek isterim, orta tabaka gurup nerdeyse her ulkenin cogunlugunu ifade eder. Zaten yonetim tabakasinin istedigi tip gurupta budur. Bu cogunlugun birbiri ile iletisimi ilk MSN veya diger messanger programlari ile gelisti. Bu gelisim sureci kurnaz para hirsizlarini degisik fikirlere yoneltmeye basladi. Ortada bir talep vardi. Insanlar iletisim istiyorlardi, belki gerektiginden fazla, hayatlarinda hic bir ise yaramicak kadar fazla iletisim istiyorlarrdi. Onlara zaman kaybettiricek bir iletisim. Ama bu cok onemli degildi, iletisim gerekiyordu en azindan bu talep hissedilir duruma geldi.

Bu talepin en buyuk kismini, tabikide erkek bayan iliskilerini net uzerinde kovalayan gurup olusturdu. Kimileri iletisime gecmeyi kariyerleri icin, kimi ise bu iletisimi pazar olarak gorup kendini pazarlama firsati olarak gordu. Bir cok web sitesi acildi bu talebin yogunlasmasinin arifesinde. Bu sitelere insanlar onceleri fotoraf koyup kendi bilgilerini yaziyorlardi ve boylece kim olduklarini belirtip internet ortamindaki varliklarini ifade ediyorlardi. Onceleri interaktif iletisim teknolojilerinden yoksun basladi. Insanlar profillerinden birbirlerini tanimaya calistilar sonrada bunu messanger ortaminda gelistirmeyi amacladilar. 2000 li yillarda, programlama teknolojisininde gelismesiyle, artik oyunlar oynadilar, resimlerini paylastilar, net arkadasligi fikrini bambaska platformlarda hissetme sansini buldular. Bunu bir adim ileri goturerek, kisa mesajlarla artik anlik durumlarini nete aktarma ihtiyaci duydular. Cunku aslinda net ile populerite kazaniliyor, TV veya baska iletisim araclari ile kazanialan populerite ve akabinde gelen hayran gurubunun meragini gidermek icin takip etmelerini kolaylastiryorlardi. Boylece artik hayran orta sinif, sevdigi, imajini begendigi, "hayran" oldugu kisilerin ne yaptiklarini ne ettiklerini takip eder oldular. Peki buna gerek varmiydi? Bir toplum bu tur bir zaman kaybina tahammul etmelimiydi? Gereklimiydi boyle bir klaylik? Belkide her kolaylikin sonrasinda toplumsal bir yipranma vardir sozu bu duruma cok yakisicak.

Insanlar kisa mesaj attilar sitelerinden, tabi hayran kesmindende olumlu yanitlar gelince, yaptiklari seyde daha emin adimlar atarak yarinlara dogru guvenli sekilde ilerlediler. Fakat bir seyi goz onunde bulundurmadilar malesef. Tweet attilar atmasina ama, her anlik bilgiyi paylasmak onlar icin cok olumlu sonuclar dogurmadi. Artik mahrem kalmadi. Mahrem denilen sey, paylasildigindan oturu mahrem fikrininin degisime ugramasina neden oldu. Paylasim sitelerinin ilk ciktigi yillarda tartisila gelen bu konular artik tartisilmaz oldu cunku insanoglu mahremini tekrar tanimladi. 10 yil once rahat yapamadigini simdi gayet rahat sekilde uygular oldu, sorgulamadan. Arkadasliklar, karsi cins iliskileri o kadar rahata baglandiki bu artik garipsenmez oldu, geripsenmesi de garipsenir oldu. Bu rahat ortam insalarin karakterlerinide degistirdi, artik kolay sekilde yalan soyleniyor, uzerine dunya kadar geyik donuyor ve sonunda amacini asarak bambaska mecralara kayiyordu konular. Tweetler atilarak kavga edenler, birbirlerini tebrik edenler oldugu gibi, artik ev hanimlarida facebook dan baska bir dunyaya pencere acip, artik ev in degil sadece koskoca baska bir dunyanin bireyi oldugunu kanitladilar. Gencler, bu ortamlari firsat bilip karsi cins avina ciktiklari gibi, kendi arkadas guruplarindan kimin ne yaptigini takip edip, ona dogum gunlerinde mesaj atma yolu ile mutlu etme yollarini secmeye basladilar.

Eskilerin dunyasinda bir arkadasimizin evine konuk olup cayini icip yeni bir dogumu kutlamak artik globallesen dunya ile beraber, bambaska ulkelerde yasamayi tercih edip, webcam yolu ile tebrik mesajlarini goderme usullerine yerlerini birakti. Artik hediyeler kendi ellerimizle degil, postacinin veya bir aracinin yolu ile teslim edilmeye baslandi...

Dvm Edck.

October 02, 2012

Tespitler...

"müslüman entelektüeller hiç bir zaman batılı entelektüeller kadar başarılı olamadı. takım tutar gibi parti tutarak ve düşünce savunuculuğu yaparak entelektüel olduklarını zannettiler. o yüzden islam'ın adalet ilkelerini konuşmadık. adaleti dile getirebilseydik bu duruma gelmezdik."

"günümüzün yüzyıllık islamcılığı tahlil ettiğimizde, öteki dediğinin elindeki imkanlara kavuşarak onunla mücadele ettiğini görürsünüz. dindarların gelecek ile ilgili hayalleri islamcılığı dönüştürdü. bugün müslüman, davranışlarını ve yaşam tarzını, kur'an ve sünnete bakarak değil, öteki üzerinden tanımlıyor." 

"islam'da düşünce özgürlüğü yoktur. doğru bildiğinizi söyleme görevi vardır. en büyük problemlerimizden biri de literatürdür. bu, islam'ın belirlediği özgürlük alanında başkalarına muhtaç olmadan inşaa etmek anlamına gelir. bu gözle baktığınızda müslümanların insan hakları tartışmaları anlamsızlaşır. müslümanlar devletten insan hakları talep ederek dilencilik yapıyorlar. o zaman demek ki siz bu dine ve bu dinin sizi özgürleştireceğine inanmıyorsunuz demektir."

"kapitalist ve antikapitalist söylemler soldan devşirilmiştir. antikapitalist müslümanlar biz kapitalizme karşıyız diyorlar. burada ciddi bir sorun var. çünkü bunun en detaylısını sol söyledi. müslümanlar soldan devşirdikleri ideolojiyle kapitalizme karşı duramazlar. onların çok kötü bir kopyası olup, saygıyı bile haketmiyorlar. oysa müslümanların kapitalizm karşısında daha ciddi itirazlarının olması lazım. çünkü bizim kapitalizm, liberalizm ve muhafazakarlıkla anlaşmazlık noktamız paradigmatiktir. sadece bir üretim süreci ile ilgili değildir."

"sahip olduğumuz dünya ve parayla ilişkimizi yeniden gözden geçirelim. klasik dönemin düşünür ve alimlerine dönmeliyiz. onların meseleleri nasıl ele aldığını, nasıl yorumladığını ve nasıl bir cevap verdiğini önemsiyorum. çünkü son elli yılda, müslümanlar neyi bulmak istedilerse kuran'da onu aradılar. özellikle de iktisadi meselelerde. peygamberimiz diyor ki; 'şüphe olan yerlerden uzak durun.' kırk yılda müslamanların fetva aradıkları alanlara baktığınızda büyük çoğunluğu şüphe ve gri alanlarla ilgilidir. eğer o hadis'e uygun hareket edilseydi allah önümüze başka bir kapı açacaktı. onları yaparak bu kapitalist hayatı yaşıyoruz. itiraz ettiğimiz hayatın bizzat taşıyıcısı haline geldik. müslümanlar dün modern yaşam içinde pasif direnişçilerdi. bugün ise aktif taşıyıcıları oldular."

August 23, 2012

Diyemedim ya la .....


Gokten yildiz yagdiriyim saclarina feride...
Gezegeneleri orup tac yapiyim basina...
Sen iste, sen iste dolunayi azicik nane ile sevis ediyim onune...
Su dalgalari gibiyiz senle feride...
Birlikte buyuyoruz ama birtulu dokunamiyoruz birbirimize...

Isler & Gucler dizisi 9.bolum den...:)

July 06, 2012

Iyi ve Kotu uzerine birkac dusunce

Sorular ve cevaplar, iste butun mesele bu ya. Dolu dizgin hayatimiza milyon bakis atan gozlerimizle ufukta ariyorken hakikati. Dogru olani sorguladigimiz anlarda, yanlisi ne zaman bilecegiz? diye supheli goz yaslari ile arsha diktigimiz zaman gozlerimizi, bir yardimciya ihtiyacimiz oldugunu bilmukabil anlariz. "Dogru budur! boyle yapmalisin, bu yoldan gitmelisin" diyenler cok olur hayatta ya. Oysaki urkektir insan ruhu ilk yaratildiginda, sonra sonra cesaret kazanir, dik basliligi ogrenir yaslandikca. "Gercek iste bu" yok hayir "Gercek iste su" diye naralar atan ademoglu, size sesleniyorum, bana dogruyu ogretmeyin, dogru diye savunulana acilan yolu gostermeyin, akil vermeyin, hergun uzerime uzerime yurumeyin. Gercegin kaybolmus enginsizliginde, baskalarinin dogrularinin karanlikta biraktigi karakterimi bana bagislayin, birakin da onu yontayim, kendi uzerime gecireyim, izin verin de onu ben giyeyim. Sonra vecih sozlerle dogrularinizi suslemeyin, narin ve gun gormemis ruhlari pesinize takmayin, onlari zayif gormeyin! yapmayin bunu iste. Insan oglunun zayif yanlarini arastirma konusu yapip bunlar uzerine kitaplar yazip universitelerde okutmayin nolur...Sonrada onlara bu ogrendiklerini uygulatmayin!

Sakin baslar yagmur. Sonra da sakin biter. Ardinda islak bir zemin ve yikanmis uzun yollar birakir. Artik gunestedir gorev, havadadir, islak olani buharlastirip tekrar herseyi kurutmayi ve kaynaga ait olani kaynaga dondurmeyi. Dogruda boyle birseydir iste, o zamanin vakit ve sartlarina gore "dogru" olur sonra zaman ve mekan degisir. Artik o gelecegin yanlisi olmaya mahkumdur. Insanlarda gecmisin sahiplerine, yani atalarina gulerler ve kendi dogrulari ile eglenirler, "yazik ya onlara" derler. Oysaki bilmezler ki onlarin dogrularida daha ote bir gelecekteki insanlarin yanlislari olacaktir. Kendi dar mecralarinda, yine kendi evlerinin suslu bahcelerinde mutlu mesut yaslanir ve dogru olani yaptiklarini kendilerine hatirlatarak, vicdan rahatlamasi yasayip gocer giderler. Suprulurler dunyanin tozlu yuzeyinden bir bir...  Buna bir toprak sahit olur, bulutlar sahit olur ve bir de gunes, ama bundan kimseye bahsetmezler iste. Onlar soz vermis gibi suskunluklarini azimli sekilde surdururler.

Dogru dogrudur iste, zaman ile birlikte dusunuldugunde. Iyi olan mutamadiyen dogruyu getirir, derin  derin nefes aldiririr bunalmis kor ruhlara. Piskolojisini duzelir insan iyi olani yaptiginda, veya kotu olana uzak durdugunu sandiginda, uzlasmaci ruha sahip olur. Oysa ruhlarin aradigi tek olan hakikattir. Hakikat zamandan bagimsiz dolasir icimizde. O zamandan peyderpey bagimsizdir, ve her zaman ortadadir, ezeli ve ebedi yoktur. Kendini bircok sozde de hissettirir. Bazen o gunun ilk isiklarinda, bazende ip atlarken dusen kizin goz yaslarindadir. Bazen oglunu ozleyen ananin aklinda, bazende hayvana sefkat eden bir zalimin kilicinin ucunda. Akan kandada hakikat vardir, iyilesen yaradada. Veya uzayda basi bos dolasan goktaslarinin son vardiklari noktada. O evreni sarar, evrende insani. Iyi boylece hakikata boyun eger, tabi olur, iyi olma sifatini kazanir. Yanliste hakikatten yuzunu cevirir ve kendi basina kalir....


May 15, 2012

Can you patent a mathematical algorithm?

by MARK HAIMAN, UC Berkeley


Historically, U.S. courts held that \laws of nature, natural phenomena, and abstract ideas" could
not be patented. Mathematical algorithms were considered to be abstract ideas and therefore
unpatentable. A computer program is a form of mathematical algorithm, and so, although the
code for an individual program could be protected by copyright, the underlying algorithm could
not be patented.

In the 1980's and 90's, patent attorneys for software companies began to le for patents on
inventions consisting in part or entirely of algorithms, in a gradual e ort to get the patent of-
ce and the courts to expand the de nition of patentable inventions until it would include pure
algorithms. In one famous case, ATT in 1988 patented an algorithm for linear programming de-
veloped by N. Karmarkar, a researcher at its Bell laboratories. Karmarkar's algorithm was an
important mathematical development and the e ort to patent it created much controversy, partic-
ularly because before the patent was applied for, Karmarkar and ATT boasted about how well the
algorithm worked while refusing to reveal any details. The earlier Berlekamp-Welch patent seems
to have attracted less attention.
When these patents were granted in the 80's, their validity was doubtful, as courts then still
held mathematical algorithms per se to be unpatentable. However, the broadening of the de nition
has continued to the point that under U.S. law today, there are e ectively no barriers to patenting

software and algorithms. If an algorithm has \some type of practical application," the courts no
longer consider it an unpatentable abstract idea.

In my opinion and that of many other mathematicians, and also software developers, the present
state of a airs is a bad one. In mathematics, claims of ownership over ideas serve no useful purpose
and only impede progress. In commerce and industry, patents are supposed to serve the public
interest by providing a reward for innovation. However, many observers have made the case that
software patents have the opposite overall e ect, sti
ing innovation by threatening in e ect to make
much non-commercial software development illegal.

Patents and copyrights are often spoken of today as intellectual property. This rather loaded
term carries with it the suggestion that it is natural or desirable for individuals or corporations to
own ideas and control their dissemination and use, prohibiting their sharing in the public domain.
Historically, however, the basis of patent law is not the concept of natural property but that of
a social contract, in which society grants to inventors a temporary monopoly on the use of their
inventions in return for publicizing those inventions and as an incentive to invent. It's interesting to
note that the basis for the authority of Congress to establish patents and copyrights is the following
clause in Article I, Section 8 of the U.S. Constitution, which explicitly speci es the temporary nature
of such rights and the social interest that they should serve:
The Congress shall have the power. . .

To promote the Progress of Science and useful
Arts, by securing for limited Times to Authors and Inventors the exclusive Right to
their respective Writings and Discoveries;
When patents on algorithms, software, genes, and life forms begin to obstruct more than to promote
the \Progress of Science and useful Arts," perhaps the rules governing them need reconsideration.
Here are some sources of additional information and opinions on this subject
http://lpf.ai.mit.edu
(League for Programming Freedom web site)
www.softwarepatents.co.uk
(UK Resource on Software Patents: web site about UK and European software patents
also discusses the U.S. experience)
http://swpat.ffii.org/index.en.html
(Foundation for a Free Information Infrastructure: German web site about European
software patents)

April 29, 2012

Alintilar...

“Ancak savaşların, zorbalığın, tiranca ideolojilerin... bireysel özgürlüğü tehdit ettiği bir zaman dilimini kendi sarsılmış ruhunda yaşamak zorunda kalmış olan kişi, sürü kudurmuşluğunun egemenliğindeki böyle zamanlarda insanın iç dünyasının en derin noktasında yatan ‘ego’suna sadık kalabilmesinin ne büyük bir cesaret, dürüstlük ve kararlılık gerektirdiğini bilebilir. Yalnızca böyle bir insan, dünyada bir kitlesel yıkımın ortasında kendi manevi ve ahlaki bağımsızlığını lekesiz koruyabilmekten daha güç bir şey olamayacağını bilir.”


Zweig - Montaigne.


Tomurcukların çıtırdadığı güneşli bir bahar öğleninde, zakkumların gölgesinde ahbaplık ettiğim bilge bir dostum, “Tek bir insanla zihin arasındaki ilişkiyi sorgularsan bir cevap çıkmaz,” dedi,“ama o zihnin bir insana değil insanlığa ait olduğunu düşünürsen, o zaman o büyük gücü taşıyacak büyük bir beden olduğunu görürsün”


Ahmet Altan - 

April 10, 2012

When I very little...


When I very little,
I always thought perfect is the earth
Thought that it is a game
It is all about playing with the mud and dirth

When I very little
I always thought the humans the first
Soon then I realize
Even to the fools, the world gives birth

When I very little
I free when I am done with the umbilical cord
Thought that never gonna get hurt
Even if I fall from a cliff
When the grown ups  shed blood over my shirt

When I very little
I always thought I will be heard
Saying hold me tight mom am afraid
Feeling like a kid, tho they say I am a nerd

When I grow older,
A whole kingdom they bid
Creation was still the unsolved myth
Promised that I wont do the things I did
Thot never into this life I did fit
Perhaps heavier things I should lift

April 01, 2012

BULANIK RUH

Sessizliginde gizli anlatmak istedikleri
Resimleri bulanik ve ciddi, perde arkasi gibi
Bir yavru kus kadar urkek, titrek elleri
Alninda hafif burusukluk sanki rahmet yelleri
Bereket sicaklik indi terkettik zemheri

Bosta kaldigi zaman kollari ve elleri
Dolanir durur aranir sarilacak birini
Zevkler, gulusmeler  soguk, gecici, fani
Yaslandigim gunler bunu mu bana soylemeli
Dinginlik icin illa birimi gulumsemeli

Küsüyorum bütün alicagi olan yillara,
Insanlara, kuslara, hayatin parmakliklarina,
Vefa gosterilmeyen yasam kiyisina
Vuran dalgalari sayarak gidiyorum kosa kosa
Soylene soylene yaziyorum topraga
Senden ne geri kaldiysa bana

March 20, 2012

Ilk Mezuniyet ve ilk Endustri deneyimi

Eveeeeeeeet, yuzduk yuzduk sonunda dibini gorduk derinlikli sisenin. Amerika'ya ilk geldigim gunu hatirliyorum da ne kadar tecrubesiz, ne kadar bildirimsiz kaldigimi idarak ediyorum simdi. Gunlerin haftalari, haftalarin aylari ve sonra yillari takip ettigi bir film seridi gibi hersey. Basladik ve Bitirdik bir nefeste. Bize bu gunleri gormemize vesile olan herkese selam olsun, maddi manevi destegini eksik etmeyen aileme, arkadaslarima, hocalarima sonsuz esenlikler diliyorum. Tezim de yazdigim gibi,

"Last but not least, I would like to thank my family for all their love and encouragement -especially my parents who raised me with a love of science and supported me in all my pursuits."

Tabi bunlari basarirken, Tolstoy un lafini aklimdan cikardigimi soyleyemem:

"Dunyada ol ama Dunyadan olma",

Her ne kadar kafamda bu isi bitirmis olsam da, bu mezuniyet olayi somut delil olarak onem tasimakta. Artik Dr. Arslan olarak cagirilicagim eni sonunda, her ne kadar bana cok bir mana ifade etmesede. Aslinda dunyalik hic bir unvan bana bisi ifade etmemekte ya  neyse. Derin mevzu. Bunun disinda, hayat cok degismedi: Belki alicagim maas articak, belki piyasaya biras daha girmis olucagim onumuzdeki aylarda ama onun disinda ben ayni ben, arkadaslar ayni arkadaslar olucak. Hepsinin de yuregine saglik. Sevgilerini, desteklerini, guvenlerini bir an bile eksik etmediler. Allah razi olsun ebeden.

Gunun sonunda, basari basariyi getirir derler. Calistikca ne kadar az bildigimizi anladigimiz su perdeli dunyada, aslinda "calisma"ya bir kulfet olarak degilde, zihin dunyamizi genisletmeye yarayacak bir  entellektuel  girisim veya aradigimiz seyi bulma cabasi olarak bakmak istiyorum. Yani calistigim seyden zevk alip, onu para veya baska bir is icin yapmak degil de, ogrenmek, uzerine bisiler katip baskalarina anlatip ogretmek icin yapmaliyim gibi geliyor bana. Ne kadar dil dokup kelimeleri kendime has hezeyan ile etrafa savursam da ,biliyorum, yasanmadikca bunlar sizlere birsey  ifade etmeyecek. Ama olsun ben yazmaya basladim birakin biras daha yazayim ....

Gonul isterdi ki degisik, daha once dokunulmamis konularda derinlikli makaleler yazayim, sonra bir cok insanin dikkatini cekeyim ve surekli referans gosterileyim. Bu herhalde isini ciddiye alan bir doktora ogrencisinin en buyuk tesellisi ve amaci olur. Benim ilk makalem (2009) suan 5 ayri makale tarafindan referans gosterilmis durumda. Her ne kadar bu sayi 3 yil once basilmis bir makale icin fena sayilmasada, bu referans sayisinin 20 veya 30 olmasi, muhakkak benim gibi akademik camiaya katkida bulunmak isteyen herkes icin mutluluk kaynagi olurdu. Yalniz bu ideal durumlardan bahsederken dengeyi kacirmamak da lazim. Bizler bu hayatin bir parcasiyiz, insaniz, ailelerimiz var, cocuklarimiz veya kardeslerimiz var. Onlara karsi sorumluluklarimiz da var. Kariyer yapmak icin yapmak bence biraz aptallik, hele de bunu gozu kor bir ideal ugruna yapiyor, sevdiklerini ihmal ediyor isen, olan biten aslinda tam anlamiyla bir kayip. Bunun yaninda eger ben sevdigim isi yaparken, bana doktora veya kariyer namina unvanlar veriyorlar ise; o da bu dunya insanlarinin bana sundugu ikram olarak gorulmeli. Aslinda daha derinlemesine bakilacak olursa, bu yuce yaraticinin bir rahmet telkini ve dunyadaki insanlarin elleri ile onlari vesile kilmasi. Tabi bunu gorebilmek perdeyi aralayabilmemize bagli. Geciyorum. Ama biz biliyoruz ki bizim arayisimiz O biri bulabilmek onun yeryuzunu bezendirdigi hikmetini ogrenebilmek. Amac boyle olunca etrafindakiler ne deseler bos geliyor belli bir yerden sonra.

"Kulaklarim sagir gozlerim kor olur durur, ne soyleneni duyar nede akil oyunlarinin bir parcasi olurum..."

Beri taraftan, is ve es arayisi aklimi zorlayan hadiseler arasinda ne yalan soyleyeyim. Yeni bir ortama girisin esigindeyim. Endustri ile tanismam daha onceden vuku bulmus bir hadise aslinda. Daha onceden Boston da, Irvine da calistim. Tabi is ortami okul ortami gibi degil, farkliliklar var. En onemli yani beni tembellige alistiriyor olmasi. Okul ortaminda makale basmak zorunda hisseder bir doktora ogrencisi, bu adeta onun bir sorumlulugudur. Is ortaminda bu his yavas yavas kaybolur lakin kimse calisanindan makale beklemez...ama belki patent bekler. O bunu bekler, su onu bekler, bekleyenlere yetmez, beklenenler gelmez. Dunya kosusturmasi hic bitmez. Gozu acik, ufku genis, dusunce dunyamizi da olasiklara acik tutmaliyiz. Vakti gelince yapmamiz gerekeni yerine getirmeli, kararli ve iradeli bi sekilde gelecege yon verebilmemiz gerekli. Kimi bunu endusturi dalinda yapmaya calisir, kimi akademik camiada. Kimisi serbest tuccar olarak calisir, kimisi rizkini kazamanak icin deniz asiri ulkelerde gemi gemi gezer de durur. Amac ortaktir aslinda, hem tecrube olarak, hem bilgi olarak hemde mal mulk olarak zenginlesmek. Dogruya dogru. Bir laf vardir:

"We work to earn money  for our entire life and lose health, then we spend the money to restore it"

Biraz ironik biras dusundurucu. Ama bunun olmamasi icin elden geleni yapmali. Malk ve mulk ile kafasini bozmus insan bu dunyada her ne kadar problemli olarak gorulsede, bu cumlenin diger bir anlamida su: Yuce yaratan bir bakima mal ve mulk icin hayatini verene "lanet" indirip, ona "Mal ve mulk benimdir. Istedigim zaman verir, istedigim zaman alirim" diyor gibi geliyor bana. Lakin, ne kadar ciddi hastaliklar var biliroyoruz, dunyalari versek iyilestiremiyoruz.... Denge dedim ya, denge.

Bir detay vermek isterim sizlere. Dis ortam o kadar karanlik bir mecra uzerine kuruluki, insanlar artik dogal davranislarini bir kenera birakmislar, o ortamin veya o isin gereklerine gore davranmayi profesyonellik icabeti olarak gormeye baslamislar. Bu davranis biciminde ne ahlak gozetilmekte ne de diger insanlarin haklari. Kim ne kadar hak ediyor sorusu degil, kim daha yartik ve israrci sorusu on plana cikmis malesef. Hayat hep yaris olarak gosterildiye bizlere, ben ona uzuluyorum. Bir profesor bana demistiki, bu sureci bir yaris olarak gormek ve cilginlar gibi kosturmak bir hastaliktan ibaret. Ama gecici olarak hasta olmaya deger. Her ne kadar kosturmak istemesekte, bu hayatin parcasi oldugumuzdan kosturulmaktayiz. Ama bunu sorguluyo olmak en azindan beni bilinclendiriyor. Gelelim, ne tur kurtluklar yapildigina. Mesela biri arabiniza vurdu, ve hafif bir cizik var arabada. Tabiki sigorta sirketleri oldugundan, ne vuran nede vurulan madur oluyor. Hersey ne guzel ne tatli degilmi? bilgiler aktariliyor birbirlerine, herkes evine. Kulagada hos geliyor. Modern iste ya devletler, ummetler ve insanlar. Aslinda o kadar da degil. Perde arkasina bakalim. Arabasina vurulan sigorta sirketine diyorki araba vurdular ve yaptirmam binlerce dolar tutar ayrica, boynumu incittim, film cektiricem falan filan. Yaziyor da yaziyor, sigorta sirketi odemeyi yapiyor, arabasina vurulan belki madur olmuyor ama haksiz sekilde fazla para aliyor bunuda ustune ustluk akillilik olarak goruyor. Ayni mevzu sirkete girerkende gozlemlenebilir. Sirket de isveren ne kadar az para verirsem o kadar iyi modunda oldugundan, calisanin basarisina bakmaksizin isi ucuza kapatma pesinde oluyor. Malesef, calisan cogu zaman madur oluyor veya ucuza gittiginin farkinda olmuyor. Aslinda sirketlerde mesele para olunca hem randiman dusuyor otomatik olarak, hemde calisanlar sirkete aidiyet duygusundan yoksun bir sekilde devam ediyorlar. Bu aidiyet duygusu olmayinca tabi, yillar gecince calisanlar uyanik davranmaya basliyorlar. Calma cirpmaya yonelik teknik ve sivir manevralar ile kese doldurma mdouna giriyorlar. Tamam belki islerini yerine hakki ile getiriyorlar ama bir yandanda o benden fazla aliyor, su benden fazla kazaniyor diye dusunup, kazancini nasil artiririm sorulari mesgul oluyorlar. Bu "Aidiyetlik" duygusunu sirketler su sekilde cozmeye calismislar: Calisanlarina Stock lar, yani hisse senetleri vererek, onlari kucuk bir miktarda olsada sirkete ortak yapiyorlar, boylece borsada sirketin hisse senetleri artiyor ise, calisnalarda kazanclarini artirmis oluyorlar. E tabi en cok kazanci sirketin sahipleri elde ediyor. Bunun gibi bircok method ve yontem var, ve hepside insanoglunun zayif yanlarini kullanrak uzerinden avantaj kazanma uzerine. Bunlari gordukce ve hissettikce insanoglunun kayipta oldugunu birdaha idrak etmekteyim...

"Hope i was blind, It was a black hole all that i figured out"

Okul zamani ile sirket zamani arasindaki bir diger onemli farklilik ise is hayatnin bir parcasi olmak demek, borsada kagitlarinin olmasi demek oluyor. Cunku sirketin bunyesinde olman, sana sirketin ortagi olma sansi verdiginden, aslinda bir calisan olarak borsada aktif oynayici hale getiriliyorsun. Yalniz bu sana sorulmuyor, yani bunun bir parcasi olmak isteyip istemedigin. Okul cok daha naif bir ortam bu duruma kiyasla. Belki profesorlerin duzeyinde bu tur al gulum ver gulum stratejilerine bagli olarak, sirketler uzerinden kazanclar saglaniyordur fakat bu sefil doktora ogrencilerine pek yansimiyor veya yansitilmiyor. Muhakak hocalarin networkleri dahilinde bircok tanidiklari ve yakin cevreleri oluyor. Buda tabiki onlari yonetici konumuna koyuyor. Bir kismi aktif arastirma kimligini korurken, bir kismi "multitask management" alaninda basarisiz olup birinden birini secim o yonde ilerliyorlar. Dekan olur, recktor olur, bu tur pozisyonlar yonetim yuku olan pozisyonlar tabiki bu konumdaki akademisyenlerin daha az arastirma yapmasi beklenebilir. Sirket tarafindada yonetim tabakasindaki yuksek dereceli calisanlar veya is verenler ayni sekilde alt tabakadaki esas teknoloji ureten muhendislerin urettikleri urunleri yonetmekle pazarlamakla mesgul oluyorlar, bir bakima uretilen urunun ne kadar "iyi" ve "mukemmel" oldugunu musterilere anlatmak yoluyla onlari inandirmaya calisiyorlar...


"Kelimelerdir anlamlari olusturan, anlamlardir insanlari bulusturan..."
Is hayati ne mi demek? Saat 9 da ofisinde olmak, ustundeki patron olan kisiye karsi sorumlu hissedip ona hesap verebilmek demek. Bazen sivri bazen kinayeli dillerle elestirilmek, bazen de tebrik edilip odullendirilmek. Is hayati saat 12 ve 1 arasi disaridaki bir kafede sandwich yiyip oglen arasi yemek molasi vermek demek. Saat 5 gibi isten cikip arabana binmek, sonra o hayli siklikla kullandigin otoyola cikip trafik ile karsilasmak, trafikte yuzlerce senin gibi calisan insan gibi otoyolda sikisip kalmak demek is hayati.

Calisan kisi, toplum bilinci ile davranir ve kuzey taraftaki evlerin pahali olmasi dolayisi ile, guney taraftaki evlerden mortgage usulu evler alir. Lakin sirketler kuzey tarafta yerleske edindiklerinden, is hayatinin bir parcasi olmustur otoyolda guneye giderken trafige takilip kalmak. O trafikte etrafina bakip onlarcasini etrafinda gormek ve yuzlerinde odemeleri oldugundan dolayi calisan binlerce soluk yuzler gorebilmek garip duygular yaratir insanda.... Is hayati bazen zevkli bir kosusturmaca, bazen acili sancili bir bekleyis maasin yattigi o gunun sabahini. Is hayati ilk zamanlari para dan cok isi sevdiginden dolayi yapan buyuk bir guruhun artik ayni isi para icin yapmasina donustugu devriyeli bir gerilimdir aslinda. Bir cogu bunu gormez, gorurde soylemez, soylesede etrafina iletemez. Is hayati aslinda devinimli hayatin artik tekduze ve suprizden uzak hale getirilme metodudur. Insan dogasi geregi, alistigi yasami benimser, benimsedigi hayati sevmeye calisir, sevmesede artik huy haline gelen yasam sitilini degistirmek veya bilinmeyene adim atmak istemez. Aslinda is hayati bu korkuya karsi insanin gelistirdigi bi hayat bicimidir. Suprizi azdir, duzen ve tekduzelik vardir, sikintilidir ama para kazandirir. Akademik camiaanin en azindan biras bilinmemezlik kismi ona heyecan katar aslinda, tabi bundan dolayi rahatsizlik duyuyorsa insan kendini bir anda is hayatinin gobeginde de bulabilir. Secim yapmasi bazen gercekten zor, ama surasi kesin: Insan rizkinin pesinde olan bir varliktir, ve nerden ne kadar kazanicagini da kestiremez. Ama sevdigi isi yaparken rizinkini kazaniyor olmasi herhalde insanin en buyuk idealleri arasinda olsa gerek.

"Dil baglianirken, her gorunen soylenmez olur; Dil acilip, gorunen soylenince, gordugumuz seyler de bir anda serap olur..."
Is hayatinda gizli kapaklilik vardir. Yeni sistemler, metodlar icat etmen herhangi bir sekilde bunu sirket bunyesinin disinda kalan insanlarla paylasmani gerektirmez. Bir bakima sirketin parcasi olma piskolojisi, seni sirkete ait hissettirir. Herhangi bir "innovation" sirketin mali sayilir, kendi icinde kalir, hatta bazen icinde bile patlar. Akademik camianin tersine hic de serin olmayan hareketlerdir lakin sirketlerin tek bir amaci vardir karini maksimize etmek, calisanlarini da mumkun olan en az paraya calistirabilmek. Patentler almak, bunlarin uzerinden para kazanmak, daha zengin olmak ve sonra daha zengin. Malesef ki, akademik dunyadan sirket ortamina gecen bir kisi onceleri ne kadar ozgur ruhlu davransada, sirket hayatinin verdigi tekduzelikten midir veya insan karakterinde olusturdugu gizlilikten midir bilinmez, insanin huyunu suyunu degistirir, ona biras bencillik, biras savasci ruh biraz da itaatkarlik ogretir. Peki neye itaatkarlik? Tabikide paraya, guce, alma kabiliyetine. Bunlar her ne kadar utopik ve gercekten uzak gibi gelsede okuyana, insan aslinda guc kazandikca, iktidar meselesinin ne hayli zor bir mesele, savasilmasi ne kadar cetrefilli bir tarife oldugunu anlar. Oysaki iktidar meselesi oyle cok da basite indirgenecek bir hadise degildir. Sirket ve is ortami insan ruhunun belkide iktidari hissetmesine ilk vesile olan seyler adina onemli yer teskil etmektedir. Artik kisinin eline guc gecmekte, daha serbest davranabilme yetenegi eline verilmekte. Bu muhakkak kisinin karakterinde degisiklik yaratacaktir. Daha fazla kazanma, daha fazla guc, daha fazla bagimsilik duygulari gelisir, ve en nihaytinde kisir ongu seklinde sonu olmayan bir devinimin icine yuvarlanir. Malesef, is hayati bu yonu ile kimisinde kayiplara vesile olur, kimisinde karakter bozulmalarina. Tabi bu kadar olumsuzlugun yaninda, is hayatini eline alip cevirip kenera atmis baba yigitlerde olmustur tarih boyunca, onlara saygimiz sonsuz : ).


-Devam edebilir...

February 17, 2012

DURURUM



Uyanir uyur dururum, gunesin dogdugu hergune
Bayilir ayilir vurulurum, ayin goz kirptigi gecelere
Aldatir aldanir yorulurum,  isgal ettigim senelere
Sorar sorgular kururum, umitsizlik yansir hecelere

Bogar bogusur yorumum, ab-i hayat icinde
Dolar bosalir dururum, cennetin kosesinde
Kacar yorulur durulurum, cehennemin ensesinde
Dinler konusur burulurum, bir dostun sozlerinde

Acilir kapanir sarilirim, hayal-i sebeplere
Yapar eder edinirim, bakmadan hic nedenine
Acitir acinir aglarim, sorgulanacagim o gune
Bakinir bakar umitlenirim, guruldeyen rahmet seline