November 27, 2010

Bakara

sogudu yine berrak cihetli billur hava
sagliginda hastaliginda dost olmustu ya sana
gozlerinden yagmur birakti ic diye kana kana
agma gonlum gormuyorki haykirir kapanmaz bu yara
nedeni nedir arastir dur, ara tara
ac bakalim avucunu gorelim ne kadar kara
yalvarsanda bu saatten sonra etmez bes para
dusun geride kalan herseyi kopmadan buyuk yaygara
kirlendimi vucudun sal yesil cimene cayira
hayat girer tabi tekme tokat olursun madara
kalmaz bu dunyanin mali ne sana nede bana
o halde neden eder durursun tantana?
kirmizi kan bulasmis sert sivri baltana
urkuttugun insanlarin butunu gecerler arkana
aciz bedenin ruhuna yaslanir yurur dayana dayana
isitmedim? soylenir biri verin bana bir sans daha
rakim yuksek, nefesim takiliyor ulvi buyuk bulutlara
firlatildim sanki irtafasi yuksek tepelere daglara
umutlarim beklentilerim kaldi bir baska bahara
doga ana; evrimlesmis mahlukat; hepsi palavra
burkulmus ince ruhlari tekrar yikayacak sure bakara....

November 21, 2010

Social Status manifestation and pursuit of democracy in the middle east

By the arrival of new administration in U.S., newer policies are seemingly implemented in middle eastern part of the world. One can not deny that stakes for maintaining diplomatic, institutional and economic stability in the region are quite high.  Although people of middle east are not content with the presence of western troops on their land, the west continues efforts to foster democratic transformation for their effective governance. Counter-defensive activities on one hand and current economic crisis on the other, the U.S. government may be confronting with one of the most challenging political war of our modern era. On their ongoing peacemaking initiatives, and controlled democratic reforms in the agenda, the government seeks for alternative ways to establish the revival of democracy making process. One of the attempts made is to find allies in the region that will help built a  more stable middle east in which the architecture of security will be redefined. The role of secular yet predominantly muslim states such as Turkey is very critical for the accomplishment of this objective.  Therefore, the heart of the essay aimed  at addressing the significance of some of the motivations, efforts and initiatives that are important to forge a strategy for the stabilization of middle eastern politics as a way of peacebuilding strategy. 

One of the most important, yet debatable, subjective estimate for the success of middle eastern politics is to ascertain the sympathy in eyes of the poor people of the region. This is usually because needy people constitute the majority of the voting population in the elections. However, it is a difficult task to depict a more optimistic picture in the minds of those residents despite the fact that their rulers politically get along with the west and maintain good economic and politic relationships. Recent policies and strategic movements led to undisputable alienations from the poor.  Unfortunately, this aspect of policy making process is never thoroughly realized by the western newspapers nor seen to be a problem. However, as more dissatisfaction aroused the lack of attention for the poor is  re-pronounced in future strategy reports.

To be continued…

November 10, 2010

Talking about San Diego, CA

Otobus beklerken...
 
Gunes, yakıyor butun gucuyle. Otobus bekliyorum uzerinden sadece bir numara otobus gecen durakta. Evler basılmış, tek katlı bahceli bir yagmur tanesi kadar guzel. Ortalık yesillik ama dogasından dolayı değil, yoksa yagmur hic yagmaz. Evlerin sulama sistemleri var ana bir depoya baglı suyun gunde yaklaşık uc defa puskurtulmesi ile gercekleştiriliyor bu yeşillik, belki de daha fazla. Otobus genelde onbes yirmidakikada gelir. Bu yuzden pek de saate bakıp cıkmıyorum. Nedense bazen niye gelmedi bu otobus dedigimi hatırlıyorum. Durak genelde sakin oluyor, zaten şehrin kendisi sakin. Los Angeles baya kalabalıkmış daha gitmedim oraya.öyle diyolar. Gunes te baya yakmaya başladı. Ustumede bi tane beyaz kaban almışım, ne biliyim akşamları soguk oluyor herhalde ondandır. Gecen gun okula giderken gomlek giymiştim gec saatteki dersimden cıktıktan sonra baya üşüdüğümü hatırlıyorum. Kesin bu nedenden dolayı idi.Ama gunduzleri de gunes yakıyor, dolayısıyla ince beyaz kabanım sanki kalın tuylu deriye donuyo bende hava gecmiyen bu ortunun içinde terliyorum.
 
Bir kadın var genelde goruyorum onu, gelir bekler benle gunun belli saatleri otobusu. Hiç konuşmadık, yaşlıca sankibiras 50sinde falan. Zaten pek de yaklaşmıyo durağa, uzak tan bekliyor otobusu. Cogu zaman acaba benden dolayımı duraga gelmiyor dediğimoldu ama kaldıkca orendim bu memlekette millet cok yakınılıgı farklı degerlendiriyor. Korku hakim insanlara. Ilkten "hello" falan ama o kadar daha ilerisi mumkun deil gelmiyor. Ya actırmayın azımı, hediyeleşmek, komşuluk ilişkileride yok işte!
 
Otubus uzakta gozuktu, tıngır mıngır geliyo. Bakmayın tıngır falan dediğime baya yeni modern bişey. Icınde hoperlor falan var. Otobus soforu deildiginde kullanıyor, acıkcsı sesi sanki biras da kalınlaştıryor gibi geldi bana. Mesela biri biletini veya kartını gostermediginde hafif karizmatik sesle cagırıp lutfen kartınızı  gosterirmisiniz diye sesleniyor sofor. Ben okula gittigim otobuslere bedava biniyorum, neyse ki bu bikac numarayı kapsıyan bedava tasımacılık baya işime yarıyor aksi takdirde bilet beni sıkıntıya sokabilecek kadar pahalı. Gelirken yavaş yavaş yolda ona ayrılan bolmeye yaklaşır otobus soforu kapıları acar buyuk bir ihtiyatla. Girişte sizi karılar "hello"!...Memnun olmamak elde değil tabi, girer girmez merhaba. Hepsi aynı şekilde sizi karşılamıyor ama cogusu boyle. Gecerken yanından kartımı gosteriyorum. tam gosterdigim yerin cama bakan yanındaa para alan bi makine var. Tam 1 dolar bilmem kac cent istiyor bozuk yoksa binemiyebiliyorsunuz otobuse malesef. Tabi bana gore bu bir zorluk. Neyseki bende okulun kartı var diye seviniyorum, arkamı sofore donduktan sonra yusumde belli belirsiz bi tebessum.
 
Otobusun arka tarafı genelde biras daha ucube tipler oturdugu yer oluyor. Tabi istisnalar da var. En arkada 5li koltuk, fakat yaygın oturan insanların bir nevi israf ederek kullanması ile...sadece 2 kişi bile oturabiliyor. Yani biüçüncü kişiye yer kalmıyabiliyor.Ne varki, otobus cok dolmuyor, dolduguda oldu hatırlıyorum. Ben de arkada yer bulursam oraya oturuyorum, ucube deilim ama kafamda olusan bu onyargıyı yıkmak isteyişimdenmidir nedir onde oturmak istemiyorum. Bi de on tarafların birkısmı sakatar için ayrılmış, bu yuzden oraya oturan herhangi bir anda sakat birisinin otobuse binmesiyle yerini pna vermesi gerekiyor. Sofor'un de tabi bu kişiye yardımcı olması, arabasını kitlemesi falan gerekiyor. Bu onun gorevleri arasında. Her ne kadar tebessumle yayılan cenesi etrafa mutluluk ta yaysa, ben her zaman bunun samimi olduguna inanmıyorum. Hele bi tane zenci sofor var gayet sert, ama onuda seviyorum.
 
Otubuste inmek istersen yanında sagında solunda bulunan sarı bir kordon var onu cekmen yeterli, yani yerinden kalkmana gerek kalmıyor. Zaten ayakta bekleyende olmadıgında inerkende zorluk cekmiyorsun. Tabiyolboyu eger bir kitabım yoksa yanımda (genelde oluyor), etrafa bakınıyorsun (tabi alıştıkca gitgel, artık bakmamaya başlıyorsun) etrafı reklam kagıtları suslemiş otobusun tavan ile camları arasında kalan hafif prizmatik bolgesini. İki dilkullanılıyor, biri ingilizce digeri ispanyolca. Aslında bu bolge evvelden meksika toprakları olunca tabi konusulan dilde ispanyolca kalmış. Araba ile yola cıkılsa hemen goze carpıcak olan da yer isimlerinin Ispanyolca olmsı: El Cajon, La Jolla...ha bi de "j" harfinin "h" gibi okundugunu da eklemeliyim ve "l" ler "y" gibi. Hakkaten  hayret bulanıyor içimde bu kadar dil bu kadar insan dunya ne kadar da buyuk diiyesim geliyor demiyorum. Otobus ay hızla bir duraktan digerine varıyor etrafta tek katlı amerikan evleri, bugun elde kitabım yok gozlem yapıyorum. Arada bir buyuk "mall" denilen maretler geliyor geciyor gozumun onunden sonra bahcel evler.
 
Okulun belli bi girişi yok. ole ulu orta. Kampusemi girdikoluyosunuz birden. Trafik ışıkları sıklaştımı anlıyorum okula yaklaştık. Bir de sık kullanılan "stop" işaretleri tabelalerda, yollarda...ışıkların yerine kullanılmış. Uzerine gelince kesin durmak zrundasınız, arkadaşımın arabasına bine bine bunu da ogrendim. Bir yeşil alan sizi karşılıyor eşikte, binalar genişliyor boyları uzuyor, parlıkları artıyor. Okulun parası var dedirtiyor insana. Yolarda sanki yeni çekilmiş şeritler soforu motive eder gibi, hata yapmıyor. Duruyoruz kalkıyoruz, evet okul içindede bir kaç durak var ben ortadakinde iniyorum. Uzak deiller birbirlerine bazen ilk baştakine yuruyorum eve donuste: lakin orta durakta kalabalık oluyor otobus beklerken oturmak iyi oluyor. Ayakta kitap okumak veya bişeye goz atmak oldukca zor.
 
Bazen gec cıkıyorum okuldan, tabi saat gec oldukca otobus seferleride gunun o azalan ışıgı ile paralel bir solgunluk, bir yorgunluk gosterir gibi oluyorlar. Sefer sayısı dusuyor, zamanında gelirsen az beklersin oluyor. Eger rastgele gelmişsen cok beklemek yorulmak oluyor. Cok bekledigim, sıkıldıgım, artık gel diye içimden feryat ettigim geceler olmadı degil.  Sonunda her sonlu gibi beklemenin de bir sonu geliyor. Tabi sıkıntılı bişeyin sonunun gelmesi sevindiriyor beni, ama sevdigim bişeyinde sonunun geliceginide hatırlatması az da olsa burkukluk yaratıyor. Kapı acılıyor, bu seferki tebessum biras daha kirlenmiş yorulmuş bi şekilde karşında, gunun yorgunlugu buna da yansımış. Ben de "hello" diyorum. busefer benim sesim daha gur cıkıyor, gerci bunu kimse fark etmiyor benden başka. Tekrar arka saflara dogru ilerliyor ve yerimi alıyorum...
 
 Ilk Evim...
 
Gece saat 10:30 olmuş. Ya bu kadar ucak yolculugu ve sonunda bilmedigin, hic gormedigin bir yere iniyorsun, ustune ustluk birde gec bir saate denk gelmiş. Aslında şu an Istanbulda saat sabah olmuştur, hic uyumadım. Uzerimde bellirsiz bir yorgunluk, vucut da bir dinginlik, yaşlanmışcasına goz kapaklarım seyiriyor. Hava alanında bekliyorum birisi gelicek beni goturucek bir eve. Yeni geldik tabi  ne şehrin huyunu nede suyunu ogrenebildik. Baya bekledim, kalabalık dagıldı ama ben halen oturuyorum, hic gormedigim birini bekliyorum. Ustumde hafif kalınlıkta bir kazak ve onun ustunde yagmurluk, neden bilmiyorum yamurluk gibi bişey almışım yanıma.


Kucuk ve ince bıyıklı birisi yası cok deilmiş daha sonra ogrendim beni almaya geldi, ismimle cagırdı beni. Dısarı cıktık arabası hemen hava alanının dısında. "Acele et" diyor, burda beklemesi cok surmez gotururler veya ceza yersin herhalde diye dusunuyorum. Apar topar bindik arabaya. Yollar genis buyuk, sanki insanı yutar gibi, dagınık evler bahceler etrafta benim memleketime benzemiyor. Usten girdik alttan cıktık artık sokaklara girdik. Sokaklar bile genis olabildigine yayılmış bahceli evler, ama sadece evler. Her evin onunde ortalama iki tane araba duruyor. Sokaklarde nerdeyse hic kimse yok, ama su an gece saat 11 olmuş, tabi olmaz diye dusunuyorum. Gerci acı gercekle yuzleşmem pek zaman almıyor: 1 haftada bile gordugum insan sayısı sınırlı sokakta.
 
Ev bi tepenin userinde alış veriş merkeslerine bi hayli uzak bir yere konuşlanmış. Bakkal gibi bişey yok zaten, uzak fakat buyuk "mall" denilen alış verişmerkezleri, insanların bir araya geldikleri, gulup eglendikleri yerler durumunda. Yani sevinc, huzun, karşılıklı dialoglar duvar aralarına hapsedilmiş. Evimizden aşagısı biryokuş var bi hayli uzun yurumesi 20 dakika falan alıyor. Yokuşun bittigi yerde yollar dallanıp, saga sola acılıyor, tam karşısında ise amerikan futbolu stadyumu var. Baya buyuk biryapı, eskiden romadaki  gladyatorlerin arenalarına benziyor. Zaten bu sporda bana onalardan farklı gorunmediginden midir nedir, ordan gecmeyi bile sevmiyorum. Fakat ne varki, bu yapının tam arkasında tramway bulunuyor. Okula gitmenin ilk ayagı olarak bu toplu tasıma aracına biniyorum. Fakat esas problem, bu araca varması en az yarım saat alıyor yuruyerek. Geleneksel izlenimlerin bu 30 dakkalık yuruyusun tabi cogu zaman farkınabile varmassını oluyor ama ben varıyorum. Assagı imek cıkmak tabi insana baska seylerinde degerini anltıyor ogretiyor.Bir cok sey ogrendim bu yokusu cıkarken. Fakat en dikkat cekeni ise benimle her sabah aynı yokusu inen çinli bir hanım teyze. Bundan otesini bilmiyorum onun hakkında fakat ufak bacakları ve uzutune aldıgı pijamamsı eşofmanları onun herzaman dikkatimi ceken bellegimde yer eden biri haline getirdi. Yaslı, belki yetmişinden fazla, kısa boylu biri, ama iradeyle daha gunesin yuzunu gostermedgi zamanlarda kosar, spor yapar. Hayata daha baska nasıl baglanılır bilmiyorum. Her halinden belli spor yapsada ne kadar sıkıntı cektigi. yuzundeki kırklar kırısıklar ele veriyor yılların tozlu ve agır yukunu...
 
Sunny San Diego...
 
Bulutlu bir gun sabahı, yagmur yagarmı? Yagmaz. Yagmasın da zaten hic aramız iyi olmadı. Geldigimden beri sersem etti beni, kapanıyo ama yagdıgı yok. Kustum ona. Arabası olan abimiz haberdar etti bizi gezmek istiyormus San Diegoyu. Tabi arabası var hayır denmeski, oldu abi haydi gidelim gorelim neymis bu Coranado, neymis bu Sahil, kumsal ve gunes. Gunes derken pek de inanmamıstım bu dedigime baksana halen hava kapalı.
 
Yollar acık. Zaten hep acık oluyor yollar bazen tıkanır anayolları ara yollara baglayan yollar ama gecici olur bu. Indikce indik sanki yokus iniyoruz oysa ben hep duz oldugunu sanırdım. Indik okyanus gorundu. Buyuk, engin deniz sonu yok sanki karanlık alımlı, masmavi, gunes yokken bile mavi, ve sanki cok guclu. Yaklastıkca daha bir merak sarıyor etrafı, belkide bana oyle geliyor. Elimde de bu arada aldıgım ders ile ilgili bir kitap, ders calısmam lazım ama okyanusa hayır diyemedim, bir taraftan da goz ucuyla ona bakıyorum. Bulutlarda sanki bizi izler gibi gunesle aramızda durmakta sıkıldılarki, yavas yavas engel olmaktan vazgectiler...
 
Artık gunes serbest bi şekilde ışıgını yayıyor hafif yassı suratına dunyanın. Okyanus şimdi snaki daha derin ve daha mavi. O yassı suratın gercekligini goz onune seriyor. Gittikce buyuyor ve dalgalar sesini duyurmaya baslıyor beyaz beyaz kopukler yakında artık. Makinem kotu oldugundan almadım yanıma, ama arkadasın iyi bi tane var, o cekiyor fotoları bende bellegime gecirmeye calısıyorum. Artık guneste sersem, butun bulutları dagıttı gitti butun gucuyle mavi okyanusa vuruyor, tabi yansıyan ışıkta gozlerimizde. Gun batana kadar tenimiz oksuyor gunes masmavi gokyuzu aksama eslike ederken, okyanusta sanki aksamın gelisinden memnun deil hırcınlasıyor, dalgaları buyuyor, rengi soluyor...
 
Gunes butunuyle terk ettiginde ortamı donus vakti geldigini bilen ve uzulen tek biz deildik...
 
Ruhuma yagmurlar yagdı...
 
Yeter artık gel işte!.... kutupaneden cıkarken gelis saatine gorede cıkmıstım ama nafile, acaba kacırdımmı?. Durak kalabalık saat nerdeyse ona geliyor. Geceler olunca otobus seferleride azalıyor. Soferler de yoruluyor tabi, iş guc hepsinin ailesi var herhalde diye dusunuyorum. Gecenin de etkisiyle serinleyen hava, vucudumu usutmekte cekingen davranmıyor hic. Sırtımda agır cantam rahatsız ediyor. Evim uzek oldugundan genelde sabahki dersime geldikten sonra gunu okulda geciriyordum. Boylece bilgisayarımı, kitaplarımıda yanımda tasıyorum. Bazen şarj aletini almayı unutunca tabi, bilgisayarı 1-2 saatin otesinde kullanamıyordum. Işıklar gozumu aldı bi anda!...hmm hayır bu deil.
 
Bu sabah baya erken kalktıgımı hatırladım, daha gunes dogmamıstı. Gecenino tuyleri urpertici karanlıgı yerini tam gun ısıgına bırakacagı bir vakitti. Insanlar bu guzel anı hergun kaçırıyorlar dedim kendikendime. Belkide kendime dedim, geceleri gec yatıp sabahleyin gec kaltıgım gunlere laf edercesine! Bugun ayrı bi sevincliydim aslıdan Istanbuldaki evi  arıcaktım, bitane 10 dolarlık kartlardan alıp bir dizi numara cevirip Evimin numarasınıda girip Annemin sesine ulaşacaktım. Hep o acardı telefonu evde hic cocuk kalmadıgından beri. Sabaha karsı aramak aslında her ikisinide ecde bulma ihtimalini guclendiriyordu bundan bende geceleri aramaya calısıyordum...
 
Alo!... baya sesli soyledim ki etraftakiler kafalarını cevirip baktılar, utandım. Ama otobusun gelmeyişineydi bu Alo, içimden nedenini buldum ama bunu onlara acıklayamadım. Aslında acıklardım ama tefonun diger ucundaki sevgidolu insan Alo deyip cevap beklemeseydi. Hal, Hatır sorulduktan sonra eger ozelbir mevzu varsa onlardan bahsettim, bazen burda baska eyaletlerde tanıdık bazı insanlar oluyor, babam onlarada ben aracılıgıyla ulaşabiliyordu. Otobus, telefonla dunyadaki tum gullerden daha guzel kokan bir gulu bulduguma ve hatta konusanını bulup bide onla konustuguma inat olsun diyemi ne, cadde basından kendi gosterdi. Cok secimi olmayan ben, durum izahı sonrası kapattım telefonu. Duraga gelen otobusu biriken kalabalık aktı benden arkalarından, bir yer buldum oturdum. Aklım halen telefondaydı...
 
Torrey Pines Trip
 
Konferans varmış haftaya. İlginc tabi bussuru universiteden bussuru adam gelicek arstırdıkları yeni şeyleri sunucaklarmış. Guzel bişey tabi, o zaman bende eniyisi yardımcı olayım bu organizasyona diye dusunmustum, hatırlıyorum. Çarşamba gunuydu bu gezi. Konferansa katılan kişilere yonelik bir tur Pasifigin yanında yesil bir arazi. Insanların  genelde gelip koştukları yurudukleri kısacası spro yaptıkları bir yer. Fakat oyle ilginctirki, az yagan yagmur iki gundur aralıksız yagdı, nerdeyse gezi iptal olucaktı. Olmadı. Bitane fotograf makinesi istedim, verdiler. Baya profesyonel bişey. Gercekten cok iyiydi. Hatta gezidekilerde seninki en iyisi diyorlardı durmadan. Bende doyaya doya fotograf cektim. Kelime degarcıgım yetmiyor ne kadar heyecanlandıgımı anlatmya desem abartmışolmam herhalde.
 
Once uzunca bir yuruyus yaptık. Bizim grup üç kişiydi: Ben, Young ve Jennifer. Tabi diger başka grup daha kısa olan yolda yurus yaptılar. Bizim yolumuz uzun olsada baya gezmiş olduk hatta okyanusun uzerinden bussuru manzara gormek nasip oldu. Ayrıca buyuk kaktusler, ve peri bacalarına benziyen kırmızı renkli yapılar, erezyondan aşınmış farklı şekiller almış tepelikler gorduk. Diger universitelerden insanlarla tanıstık. Her ne kadar iki gunun hatırlatıcısı olan bulutlar gunese sıksık engel olsalarda, onun kendini gosterdigi anları cok iyi degerlendirdim. Okyanusun dalgaları halen kulagımın dibinde, boyle bir buyukluk yok. Dalgalar sıksık benim boyuma ulaşıyordu kumsala indigimizde. Bi ka sorfcu havanın soguk tabiatına ragmen almışlardı sorf tahtalarını ellerine...okyanusa dogru ilerliyorlardı. Bana muazzam gorunen ve içimi urkuten bu beyaz dalgalar onların vazgecilmezlerindendi.
 
Gunes batmak uzereyken, tekrar kumsala indik. Bir kac abur cubur ikramı yaptık misafirlere bu arada bizde goturduk. Herkesin belliydi yuzunden acıkmışlardı. Herkes yiyordu sadece okyanus dinliyordu. Gunes battıkca hava da sogudu, ruzgarda akabinde kendini gosterdi. Her gecen an okyanusu hırçınlaştırıyordu. Gunes tamamen battı ben tabi kumsalda makine elimde. Ben Cektikce o sanki elvada diyor.Bulutlar halen havadalar. Utanmazlar bi yalnız bırakmadılarki bizi. Artık tamamen battı sapsarı yuvarlak, artan ruzgarla birlikte artık yalnız okyanus konusuyordu...
 
Yorgun
 
Sabah erken kalmak aslında baya avantajla,  insana zorunlu tutulunca disipline oluyor. Yine bole bir sabah, ilk kalkınca sanki sudan çıkmış balık gibi once kısa sureli bir sersemleme daha sonra solgun camlardan içeri giren belli belirsiz gun ışıgı odayı aydınlatıyor. gozler baygın bi şekilde etrafı suzergen, ayaklar banyonun yolunu tutuyor. Dışarı ne boyle, beyaz bulut gibi sis cokmus. Ellerim bilgisayarın açma dugmesinde kalakaldı. Yogun da baya, karşı evin duvarı zar zor seciliyor. Buyuk cabayla gozlerimi aldıgım pencereden daha verimli sayılabilecek başka bir işi için yol almaya başladım. Hedef bu sefer mutfaktı.
 
Sut var, en hızlı kahvaltı yontemi bu sutunde rol aldıgı mısır gevregi olayı. Hemen kutu kapılır, bir yassı tabakla sut buluşturulur. Hele hele, mısır gevregi çilekli ise lezzet bi kat daha artırılarak afiyetle yenir. Cok doyurucu bir secenek oldugunu soyleyemem fakat hızlı oldugu kesin. Hem ders öncesi vucudun ihtiyac duyabilecegi zaruri malzemelere de sahip. Oyle demişti bir keresinde Annem, ordan biliyordum. Emindim. Dışardaki sis mısır gevregimi yemiş bitirmiş olmama ragmen dagılmamıstı ustune ustlukte camlara vurmaya baslamıstı. Suskun sitede agırdan kendini alan sessislik arada bir bozuluyor, insan sesine kopek sesleri karışıyordu. Oyle ortadan kopekleri dolaştırıyorlardı ve ben buna gıcıktım. Kimisi baya yırtıcı kopekler dolandırıyordu. Kendisinden daha guclu bu kopege nasıl hakim olucaktı bilmiyorum ama kopek sanki onu suruyordu. Bazen bu kopek olmassa bu teyze yurumez, yuruyemez diyordum. Sokakta, sitede, evde.
 
Dışarı serinlemiş. Daha dogrusu bu supriz deil benim için, sabah erken saatler bole olur bilmiştim. Guneste zaten sabahları nazlanırdı, kendi içimden hadi artık dog ortalıgı sevgiye, huzura bog derdim, ama dur bakalımdı. Zaten oyle hep huzura bogamıyordu ve dogan gunes memleketimdeki gunes olamıyordu. Solgundu, eksikti. Konusmuyordu burdaki gunes, suskundu, çekingendi. Hava sisli bile olmasa gunes kendine bi sis perdesi bulurdu sanki benim için, rengi mat olurdu. Kafama siyah başlıgımı geçirdimmidi kendimi dışarı atartım. Bu sabahta oyle yaptım. DIşarda otobus bekleme olayı yine rutin bi şekilde gerçekleşti. İçerdeyim ve işte geldik dışardayım. Cok hızlı geciyor otobuste zaman, kimseyle konusmuyorum, etrafı izliyorum, nedendir bilinmez şalterleride kapatıyorum.
 
Erken kalkınca hafif baygın bir halde gune devam ediyor insan. Gerci alışıyor vucut ve bazen cokta sorgulamıyor. Zavallı bazen şikayet etmiyor yoruluyor belli. Bunu en iyi, gun içinde 2 saatlik kestirme yaptıktan sonra anlıyorum. yorgunluk deposunda birikme olmuş, bi turlu bosaltamamıs, atamamış uzerinden bunu bende sanki depoyu bi iki saatlik guniçi dinlenmesinde bosaltıyor ve rahatlıyordum. Yorgun gunun ardından, dinlenmem bu şekilde oldu bugun.
 
Cetrefilli gunler...
 
Biten gunler bir bir sayaken, hızlı gecen zamanın farkına varmıyor insan. Yolunda gibi gorunen seyler aslında yolunda olmadıgını anlayınca insan işte o zaman kotu hissediyor. Zaman farklı bişey, bazen gecmez sanki durur, bazen su olur akarda sicak anlar sogur. Hernedense o gunde bu tedirgin anımla gune baslamıs bulundum. Kafada yuzbin soru, fakat tek alet edavatta aklım kalmışım yalnız onla otobusun en arka tarafında. Istikamet okul, hatta okulun Calit2 denilen binası yani sunum yapıcagım o modern binası. Yenice bir bina camekanlı, buyuk, mavice uzun boylu bir bina. Konferans salonları unlu, karanlık bir odasında sunumum beni bekliyor. Solgun yuzum bu olayın ehemmiyetini kavrayınca renk kazandı, heyecan denilen şeyde bekliyor bir acık anımı ki yuzeye cıksın. Bilic altım ustelerken o bogulmaktan kurtulmaya calısıyor, uyur gibi yapıyor ve tekrar nefes alıp derinlere iniyordu.
 
Ve o an geldi ismim derinde belirdi. Kalabalık benim haraketimle karanlıkta kaybolurken ben adımlarımı sessiz fakat bir o kadar da emin atmaya calısıyordum. Guc bir geliyor bir kayboluyordu. Neyseki hızlan sahneye gectim, heyecan beni bekliyordu, bir bos anımı. Unutkan beynim onuda  unutunca boguldu gitti kısa zamanda. Bir "fırt" kadar kısa gibi geldi sunmum, ve bitti derken sonuclarım bu derken arkadan gelen kalabalıgın alkış sesleri beni iyiden iyiye sevindirdi. FArklı bir duyguydu ama zaman içe çöker gibi oluyordu, ve fakat kalbim daha yavas atmaya baslayınca fark ettimki olen heyecanım deilde, heyecanımı fark edecek şuurumdu.
 
El aluyah...
 
Qualcomm stadyumu aksam saat 11 olmus ellerim buz gibi, durgun deniz deyim sanki her an dalgalacak gibi. Sag tarafimda bilet makinasi bir o bir ben neden beklerimki bi istasyonda yoksa kimsem. Susuyorum. Hatirladim arkadasim Ahmet gelicekti ya hani arabasiyla beni o bitmeyen yokustan cikarip evime goturecekti ya. Hatirlasana suayb hatirladim. hizlica inmeye basladim karanlik merdivenlerden, cokuk koprunun altinda hafif gri de kalmis kaltirim ustunde bekelmeye koyuldum erkenden. Beklerkende derslerde ne gorudugumu dusunuyorum ne yaptik biz bugun ne gibi badirelerden gecti bu gonul...derken belirdi uzakta iki lamba biri kafif soluk digerine gore...
 
*Devam edecek...

Istanbul`a

Hayran Kalmis toplanmis kuslar

Ruh gibi duran dolanmis yuzun

Senin isminin gectigi cumlelere

Var benim gonlum, sanmis sahibi


Ey ulu sehir, ne derdin var soyle

Dilin yokmu ne sessiz kalirsin boyle

Diyecegimi dedim der gibi eserken ruzgarin

Istanbulum beni Kabul eyle…


Kuslarin miriltisi, ezanin ilahi tilsimi

Unutturdu yine dimagimda kalmadi maksadi

Butun yasli umudum solarken yuzumde

Sana sorasim geldi, Istanbul Nerde?


Duyarsiz da olsan benim kavgama

Vurgulu cumleler gelsede hatrima

Sana ulasamayan belli belirsiz ben

Titrer dururum biri ``Istanbul’’ derken…Baska bir sehre gerekmi var sen varken!

SIYASET-ALGI-KOMPOSIZYON

Gunumuz Tukiyesinin gergin politikalari dir suclu olan! Beni durduk yere yazmaya tesvik eden zorlayan. Yazmadan rahat edemicem herhalde, cunku rahatsizlik Verdi veriyor, vericek. Bir umut vardi bir zamanlar, algi cemberini asan, kalbe dayanan. Bir guzel ulke vardi duslerde, rahat ve inancimiz ile sapasaglam yasamak istedigimiz. Inanc imiz vardi bizi genc gosteren savaslar kazandiran, mahallemizdeki oksuzu yetimi duyaran kalbimiz. Ne yagmur kaldi ne camimizda miyavlayan kediler. Sokaklar guvensiz, asklar palavra, insanlar bencil. Nacizane fikrim su an turkiyesinin hali vakti durumu bundan cok uzak degil, gencleri firlatilmis internet park koselerine, orta yaslilari para kazanma derdi ile o insani duygularini bir kenara birakmis, yavan bir hayat yasamakta olan.

 

Siyaset konusunda pek fikri olan biri olmasamda, bir kac kelam edesim var. Malesef bu siyaset sorunu falan degil diye dusunen biri olarak. Su an turkiyesinde istikrarin kaybolma esinginde oldugu asikar. Insanoglu, tarih boyunca iktidar mucadelesi vermistir, su an turkiyesindede olan bundan ibaret. Turkiyenin ``sahibi’’ gucler tabiki ulke uzerindeki guclerini kaybetmek istemicekler. Fakat perdenin on tarafinda cumhur lakabli bir yonetim sekli asili. Aslinda Cumhur deselerde binlerce kere, yine cumhur diyenler, secim zamani ortaya cikip halk sececegi adami tahin etmede yeteri kadar egitimli  degil demiyorlarmi? Sasmamak elde degil. Madem halk bir mahluk olarak gorulmuyor, neden cumhuriyet diye inleniyor. Cevabi herkes biliyor tabikide, iktidar mucadelesi oldugu surece turkiye daha cok zarar gorucek, gormeyede devam ediyor. Ama iyiyi emreden, kotulukten men eden, insanlarin felahi icin ortaya cikmis bir dusunce sistemi en son sozu koyacaktir muhakkak. Bence bu savas daha cok entellektuel baglamda siddetli bir sekilde devam diyor ve edicek. Her ne kadar bazi taraflar bunu fiziksel dunyaya dokup ileri geri carpik cumlelerle tahdit vari laflar etselerde adalet in kazanacagina inaniyorum.

 

Bir ulkenin yonetimi, ulkenin halkina hizmet icin o mevkiye gelir. Fakat eger hizmet etmiyorsa en azindan zulmetmemesi gerekir. Eger bunu da basaramiyorsa, zulme ugrayana yardim edenlere zulmetmemesi gerekir ``free will`` adi altinda. Fakat ulkenin gelecegini veya o anki istikrarini dusunemiyecek kadar kafalari bunalmis insanlardan bahsediyor isek tabiki bu isteklerimizin onlara bisey ifade etmesini beklemiyorum.

 

Algi dedim baslikta, ben problemlerin cozulmesini algi ya buyuk oranda bagli olduguna inaniyorum. Lakin birsey anlatildiginda o ortamdaki insanlarin algilamalari farkli yonlerde olucaktir tabiki. Ulkeye zarar veren yetkili agiz bunun  farkinda degil zaten, cunku o sekilde algilamiyor olayi. O ulkeye buyuk hizmet ettigini dusunuyor, iste tam bu esnada alginin metamorfik anlami kendini gosteriyor. Lakin algi subjectif olarak tanimlanan bir sey, yani insana ozgu. Bu bazen isin icinden cikilmaz bir hale getirebilir durumu fakat alginin cesitliligi insanin dogasinda olan birsey, ben toptan bu kendine ozgu duyguyu atalim demiyorum. Alginin cesitliligi, metamorfik dogasi insan iletisiminde yarattigi dalgalanmadan yaralanmak istenebilecegi olasiligindan bahsediyorum. Yani, ben farkli algiladim, bu yonde bilirim o yonde inanirim ona gore yasar ve yonetirim diyen insana soylenecek her turlu malzeme onun algilama dogasindan gectikten sonra idrak kanalina bosalacagi icin, bazen elestiri karsi tarafin dusundugu dogrultuyu dahada derinlestir ve dusundugu seyin dogruluguna daha da fazla inandirir.

Fakat, biz bilirizki bu dunyada algiladigimiz seyler duyu organlarimiz vasitasi ile algi cemberinden gecerek bize ulasir, Bu gercek dusunen akillar icin yanilabilme olasiliginin varligina inadirmada zorluk cektirmez o kisiyi. Her Insan bunu basaramaz bunu basarmakta eskiden de oldugu gibi her ogreti de erdem olarak gorulmustur.

 

Yazim gunumuz turkiyesinin problemlerine yonelik baslasada , soyledigiklerimin insan odakli olduguna inaniyorum yani bunlarin sili deki bir dukkani isleten zenci kardesimide uygulanabilecegi goz onundan kacirilmamali. Her ne varki dusunce dusunceyi aciyor, insanima balki en guzel tavsiye gozlerininiz acmak yetmiyor demek olucaktir belkide, gozler acikken etrafada bakmak gerekir belki bizim aleykhimize gorunen bir sey ileride kat kat lehimize donusebilir. Ve en onemlisi de baskalarinin yerine karar vermek buyuk vebaldir bunun hesabi da buyuk olucaktir muhakkak.

ANNEME MEKTUP

Ben bu gurbete ile düştüm düşeli, 
Her gün biraz daha süzülmekteyim. 
Her gece, içinde mermer döşeli, 
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim. 
Böylece bir lâhza kaldığım zaman, 
Geceyi koynuma aldığım zaman, 
Gözlerim kapanıp daldığım zaman, 
Yeniden yollara düzülmekteyim. 
Son günüm yaklaştı görünesiye, 
Kalmadı bir adım yol ileriye; 
Yüzünü görmeden ölürsem diye, 
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.


NFK dan bir alinti....

SIKINTI

Belirmis Bir gun Aydinlik
Uysal Sessizlik batik
Dususum bile donuk sefil
Gunahkar bedenim karanlik
 
Susarmi icimdeki feryat
Feri gitmis dal agacimin
kirlenmis etraf hertaraf bidat
okyanus ortasinda kalmis salim
 
Var bi zaman olucegim
Arkamda birakicak yok biseyim
Rahmet dileyen bir gurup insan
Olsa yeter sevinecegim!

Filistin

Umuttur bu halka hayat veren,
Direnis adi yillarca sabreden
Kanmis, kirikmi umrunda degil,
Yeterki ozgur olalim diyen
 
Bir filistin gorurum yapi yapi
Bombalarin uzerinde kavis yaptigi
Sisyonizmin buyuk kurbani
Ozgur filistin, Kardes Filistin!
 
Aglarmisin yoksa? gozlerindeki yas ne
Yontma kalbimizi siper et govdeni
Birakin vereyim beklenen mujdeyi
Galibiyet senindir Ey Filistin halki!
Galibiyet sizledir Ey Allah dostlari!

Ahdi Yanik

Vurgun yemis dizgin ruhum,
Gonul koydum gonul koydum,
Lakayt zemin gevsek durum
Yaptiklari besbelli yanlis yorum,
Gonul koydum gonul koydum.
 
Fecrin afaki sorgular bedeni
Gunes kaybolur acar bazen dipdiri
Sokuk corabim kurcalar beynimi
gonul koydum gonul koydum
 
Zaman oluk zaman avare
Serhat varolus, al bir semere
vurdukca vurur ruzgar derine
Sebepsiz sanirim ben bir virane
gonul koydum gonul koydum...

Suskun Gece Alintisi

Bir gun cikageldi yagmurlu gozyaslari ile yuzunde belli belirsiz bir tebessum ufuk tepelerinin uzerindeki kar kadar temiz. Bosuna solenmemis birkac ruya izi var mahmur gozlerinde. Sakin mi sakin gecenin icinden suzulen pembemsi gokyuzu belirgin sekilde alnindaki kirisikliklarin sayisini artirmis. Kapkara gokyuzunde parildamak icin yarisan bir duzune yildiz kumesinin esikte bir kavis aldigini farkmetmesi zaman almisti da dogru durust iki kelimeyi bir araya getirmek icin yeterli cesareti kendinde bulamadi. Kalkti.
Dogruldu. Kafasi halen yeryuzunun yuzeyine egimli sekilde goge dogru cevrik, siki, sabit. Ruhu dolasar gibi engin tepelerde suzulurken yagmur taneleri bedeninde. Dusundu. Birak gitsin dogrulmamis yapraklari yuzdeyuz burusuk kagitparcalari yirtilmis atilmis savrulmus devrilmis. Sustu. Sessizlik olgun bir cusse belirgin sekilde topuklarini vurur oldu yeryuzune, sonra dalgali saclari sessizligin sesinden etkilenmekte. Endise olustu iki kolunun arasindaki yerde. Korktu. Bozuk morali engin karanligin ufka vuran kiziltisi ile yerine gelir gibi oldu. Arkasina bakti. Yagmur durdu.

Hastane odasi

ALi odanin penceresinden bakar gunesin girmedigi hastane odasina....
 
Topuk Akli Kopuk
Gunahlar oluk oluk
bet beniz soluk
yuzu beyaz donuk
 
Sevdigi yatakta boylu boyunca uzanmakta..dusunceli durdu bir an inancin gucunu gorur gormez...
 
Saklanma bedenin arkasina gel
ruhu revani colleri asdi sel
hurafe guzellige baglama bel
Kucakla imani essede yel
 
Dedi icinden. Sonra kapiyi araladi ses yapti. Uyandi....

Hayramola Aidiyet

Hayramola Aidiyet
Hatiratlarin gizlendigi kor bir kuyu gibi derinmi derinde saklanmis biriAgri icinde mucizevi bir ask konmus, burnunun ucunda belirmis bir periBuz gibi gelir gunesin isittigi teri, su gibidir ruyalar benizler zemheriNe goz yasi tutar gozleri ne de yagmurlar akar, ama yine de islak uzeriAcikmis kaniyan ruh seli, sorar durur deminden beri, nerde? nerde hani?Yokluk karanligini uzerine sermis bu gece belli, asi yanilgan ve oldukca seriTam kucaklarken olgunlugun golgesini, cikar onune koskoca dusunce cengeliYetti mi demeli, sukuniyete mi kendini vermeli? Su alcak yalana ne demeli?Shhhhhhhhhh.... Buyuk suskunlugu beklemeli. Ya orali olmali yada onlardan gorunmeliInadina sussanda gurultulu yasaminda, susarak ta olsa tepkini gostermeli!
Ser butun yalanlarini, ser butun gecenin sessiz aydinligini ser hadi serseri!Ne al bir kusaktan surgu takmissin beline nede karmasik sozlerinden anlasilir derdinHadi ordan zapata deli!, lagim kokan ruzgarlar vurdumu anlarsin yerimiDegerlerimi sacsam su tanecikleri gibi, toplanir yagmur olur akar aheste demi?
Insafsiz gonlum bagirip durma!, sagirda olsam duyarim inceden gelen butun sesleriSolgun meltem olup yuzume sicratsanda o ani patavatsiz sozleri,Dayandigim Dayanacagim olucaksin bir gun: bu inancim temelli,Ve sonra takip edicegim yaratanin biraktigi kocaman  ulvi izleri....

Bana masallar anlattilar babaa...

Bana masallar anlattilar babaa...

Herkesin iyilik diye bagirdigi dunyada

Bana yalan yanlis seyler egrettiler

Samimiyetten ve sevgiden uzak...

Bana aci hatiralar biraktilar baba...

Dusunup ic devinimimi arttiran,

Bana buyuk oyunlar oynadilar,

Sonu hep umutsuzluk ve husran

Bana tatli sozler soylediler baba....

Nefsimi oksayip gozlerimi parlatan

Bana medeni olani ogrettiler

Usulsuz, kurnaz ve sarlatan...

Bana siyah olani ogrettiler baba...

Kimseye tutunmadan yurumeyi

Gecenin alaca karanliginda...

Bedenimi yersiz urpertiler sardiginda...

NET HASTALIGI

Evet, yanlış okumadınız. Gelişen toplumun gelişen oyuncağı olan internette yaşayan orda yemek yiyip dostluklar kuran bir toplulukla karşı karşıyayız dersek, bu yanlış bir ifade olmayacaktır. 1980 ler Turkiyesinde sadece ofis kullanımı olan luks olarak degerlendirilen ve bunun bir ileri sonucu olan Kablosuz LAN , WLAN ve diger teknolojiler artık evlerimizde ayda 30 milyon gibi cok cuzi miktarda para gerektiren servis neticesinde cirit atar oldular. Gazete, Televizyon ve diger media aracılıgıyla ne kadar yararlı bir şey olduguda reklam edildikten sonra yemege hazır bir urun ( joleli bir pasta gibi degerlendirilebilir ) ile karsı karsıya bırakılan halk tabiki bunu kullanır oldu ve bunu kullanmanın verdigi zevkte ayrı bir ovunçkaynagı oldu. Artık Anneler eşlerine interneti kullanabiliyorum derken, cocuklar baba sana e-posta adresi alayım diyordu yirminci yuzyılın erken yarılarında. Net kafeler olagan ustu bir sıcrama yaparak artık konvansiyonel kafe kavramını degiştirdi ve insanların kafalarında yer etmeye basladı. Cep telefonları ile birbirine ulaşamayan veya bir cep telefonu olmayan (ki artık bu da cok olası bişey degil) kişiler e-posta ile birbirlerine ulaşmaya başladı ve bunu cok ama cok ucuza getirdikleri içinde kendilerini sanslı sandılar veya bazıları tarafından sayıldılar. Fakat artık orta seviyeli ailelerinde evlerine girmeye başlayan internet toplum yapısındada değişimlere neden olmaya başladı. Eski yapıda kırılmalar başlaması cok ilginctirki yine aynı toplum tarafından goz ardı edildi. Fakat bunun en onemli nedeni olarak gosterilmesi gereken bu surecin tabikide cok yavas gerceklesmesi oldu.


Toplum yapısı aslında Turk ailesinde Ahlak uzerine kuruluydu. 1950 turkiyesi için.Fakat tabiki yaygın media aracları ile bu tip insann  yapısı farklı dusunce ve yasam tarzları ile karsı karsıya geldi Dolayısıyla bunlardan etkilendi. Bu media aracları uzerine sayısız yazı bulunabilir. Fakat bu yazımda esas olarak internetin uzerinde durmaya calısacagım.


Internet ile birlikte artık uzak mesafeler yakın olmasıyla beraber insanlar teknolojinin buyuk meyvesini yemeye basladılar. Artık siparişler veriliyor netten alış veriş edilmesi cesaretlendiriliyordu halende oyle devam etmekte. Artık insane  ayakkabısını giymeye gerek kalmadan bilgisayarının onunden yiyicegini ayarlıyor ucagına billet alıyor veya telefon acabiliyor. Fakat en onemlisi artık bu insane netin tatlı meyvesinin verdigi o tatlı tat uzerine acaba daha ne yapılabilir ve daha fazla nasıl kullanabilir nasıl bundan yararlanabilirim sorusunu sormaya basladı.  Ve artık nette sohbet odaları kendini gostermeye basladı, boylece ilginc bir arkadaslık ortamı olusmaya basladı. İlginc cunku bu ortam gercek diye tabir ettigimiz ortamdan farklılık arz etmekteydi. Insanlar boyle bir ortamda şeytana bile donusebiliyorlardı etmedigi lafları eder oluyolardı. Ahlak cercevesi zaten gevşemede olan toplumun alt yapısındaki catlak kendini basınclı dunyanın bir boşalım sahnesi olarak interneti goruyor ve orda kırılıyor kendini ve nefsini ortalıga bırakıyor bundada zevk alıyordu. Insanlar boyle ortamlarda belki hic gorusmeyecegi insanlarla gorusuyor onlara asık oluyor veya nefret ediyordu. Bu soylenenlerin ışıgında konusulacak olursa, boylece yeni bir dunyanın alt yapısı atılmış oluyor diye dusunmek cok yanlış bir dusunce olmasa gerek. Fakat bu ortamın başka bi r eksisi varki ondan bahsetmek esas bu yazının ozunu oluşturacagını dusunmekteyim.


Internet ortamında yapılan gorusmeler ilk aşamada yuz yuze diye tabir edilen ve Web-cam denilen aygıtlar ile gorusmeler gibi olmuyor. Cunku konusulan insan guvenilir olarak degerlendirilmiyordu en oncesinde. Boylece ilk başta sanal odalar die tabir edilen yerlerde “text” ler yazılıyor ve tanışılıyor. Daha sonrasında konusmalar iki tarafada guven taşıması suretiyle sesli gorusmelere ve hatta video iletimine kadar gidebiliyor. Fakat dostlukların ve oluşturulan(veya kendiliginden olusan) sevgilerin gercek hayata taşınması gercekleşmiyor veya gercekleşse bile kalıcı ve uzun soluklu olmuyor. Tabiki bu tur arkadalık kurmak zaman isteyen bir surec olsada bu surec tamamen kişiden kişiye değişebiliyor. Lakin cogusu arkadas olmaya musaait oldugundan buyuk zaman gecirmeye gerek bile duyulmuyor. Fakat bunun bir sonucu olarak bu tur insanların internette zaman gecirmeleri ve hatta odalara admin olup 7/24 bu odalarda bulun maları ve odaları kolacan etmeleri su soruyu akıllara getiriyor: Bu insanlar neden bu kadar zaman geciriyorlar ve bunu yapmaya deger buluyorlar? Aslında cevap bir kac boyutta incelenmesi gereken toplumumuzun bu tür “imalat insan” lara neden olan sorusununda cevabı olma baglamında buyuk onem arz etmekte.


Bir Arkadasımdan işitmiştim, kendisi benimle aynı alanda calısıtıgından benimle aynı dersleri alıyordu dolayısıyla sabahları verilen derse gelir oda arkadasının actıgı odadan bahsederdi. Sabah erken kalkıp deneme amaclı selam veriyorum diyordu ve anlık cevap aldıgını ekliyordu. Okuldan akşam uzeri dondugu zaman aynı selama aynı kişi tarafından yine anlık cevap verilmesi kişilik bozuklugundan ileri geliyor sonucuna varmakta bizleri zorlamaz diye dusunuyorum. Bu cok ilginc bir bagımlılık kendinize bir nik alıyorsunuz ve o nikle beyaz sayfa uzerinde yasıyorsunuz boyle anlattıgım gibi cok cansız olduguna bakmayın bunu yapan boyle yaşıyan ve bu renksiz ortamdan hoşlananlar baglananlar ve kopamıyanlar var. Bu isimlerle karizma oldugunu sanan, o isim ile cagrılan gercek hayattaki dostu ile bile bu ismi kullanır olan insan tipleri olusuyor gunumuz dunyasında.


Yaş ortalamaları tabi genelde genc yaşlardan başlıyor, belki cogunlugu 15-30 yas olustursada yaşları 40 ve uzeri olan insanlarda bulmak mumkun, tabi bu net ortamının verdigi rehavet ile yalan soyleyenlerde bu şekilde bir kamooyu yoklaması yapılırsa sonuclara golge dusurecegı aşikar. Peki nik değişimi olsa? Veya nasıl oluyorda sıkılmıyorlar? Hatta işleri gucleri yokmu? Gibi sorularda cevaplarını araştırılmak suretiyle bulabilirler fakat en uç orneklerden başlansa bile..orta derecede girip çıkan bi selam veren ve hatta bakıp ama konusmayan tipte insanlarında varlıgından bahsedilebilir. Diger bir konu ise bu tur odalara girme nedeni. Tabi odaların konu başlıgı onem teşkil ediyor fakat rehavetin yaygın olması ve gunun verdigi o gerginlik hatta “toplumun baskısı” diye adlandırılan aptalca dusunce neticesinde insan ortama ayak uyduruyor ve genelde ahlaki olarak bozuk odalarda zaman geciriliyor. Tabiki ilk başlarda iç sıkıntısı oluşturan bu davranış ileride arkadaslıklarında oluşması ile gormezden geliniyor ve boylece yapılmaması gereken seyler veya soylemekten ar duyacagı seyleri soylerken sıkıntı duyulmuyor. Bunu, ben internet ortamının, cok masum ama bir o kadar sinsi çözme mekanizması diye degerlendirmek istiyorum.


Tabi odalar demişken bu odalardan sorumlu kişilerinde varlıgından bahsetmek gerekir. Genel anlamda birşey soylemek ve bu soyleneni butun herkese uygun gormek yanlış bir tespit olucaktır, fakat internet cok kucuk ve degersiz bir işi buyuk, buyuk onemli  kişilikleri sıradan gosterme baglamında eleştirileri hak ediyor malesef. İşte tamda bu anlamda, kendini gercek hayatta ispat edememenin Verdigi içsel itme durtusu bu tip insanların nette forum kurmaları, oda acmaları veya sanal bir ortam oluşturup arkadaslar edinmesi ve kurdugu bu ortamda soz sahibi olması ile sonuclanıyor. Bir oda acmak ile veya forum programlamak ile, bilgisayara hakim oldugu dusuncesi olusuyor ve hatta kendini internetin uzerinden hali hazırda yazılmış olan hack programlarını kullanarak (kodlar hakkında en ufak bir bilgisi olmadan) internetin korkulu ruyası olarak gormeye baslıyor. Kullandıgı program ile neye kime hangi derecede zarar vericeginin farkında bile olmayan bu tip insanlar odalarda istemedikleri kişileri atabiliyor boylece odadaki arkadasına hava yapmış olabiliyorlar. Zaten meselenin esas boyutuda bu yonde bir hava/karizma peşinde olunması. Tabi bu soylenenlerin tam tersi olup, boyle bir amaca mensup olmayan fakat internette yaşayan kişilerinde varlıgından bahsetmek mumkun. Ne varki, yukarda zikredilen benliği tatmin genelde genc yaslı insanlarda gorulen bir olay. Fakat sunuda belirtmekte yarar varki 40 yaşında olupta 20 yaşındaki olgunlugunu tamamlamamış gencler gibi davranan kişilerde bulmak mumkun bu ortamda. Her ne olursa olsun, bu ortamı seviyesiz, konusmaya degip degmiyecegi supheli ve olgun kişilerin az bulundugu bir ortam olarak degerlendirmek gercekten uzak bir tespit olmayacaktır.